27 Eylül 2016 Salı






Doğa insanın edepli olmasını amaçlasaydı eğer, kesinlikle onu çıplak doğurmazdı; uygarlık bakımından bizden daha az yozlaşmış olan sayısız halk çıplak dolaşmakta ve hiçbir utanç hissetmemekte; giyinme alışkanlığının biricik temelinin hem havanın sertliği hem de kadınların süs merakı olduğundan kuşkunuz olmasın; kadınlar arzuların doğmasına yol açacak yerde bu etkileri önceden gözler önüne sererlerse bir süre sonra bu etkilerin tümünü yitireceklerini hissederler; doğa onları kusursuz yaratmamış olduğundan, bu kusurları süslerle gizlediklerinde hoşa gitmenin tüm yollarına sahip olacaklarını düşünürler; demek ki utanç, bir erdem olmanın ötesinde, ahlâk bozukluğunun ilk etkilerinden başka bir şey değildi, kadınların süs merakının ilk araçlarından biriydi.

Marquis de Sade, Yatak Odasında Felsefe

14 Ağustos 2016 Pazar

                                                      FETÖ DARBESİ VE ALGI YÖNETİMİ…(2)

                                               DÜN FETHULLAH GÜLEN'E ÖVGÜ DÜZENLER...



         HEPİNİZ ORADAYDINIZ...!!!











                                 DÜN FETÖ ÇETESİNİN BAŞIMIZA BELA OLACAĞINI UYARANLAR...



12 Ağustos 2016 Cuma

FETÖ DARBESİ VE ALGI YÖNETİMİ…(1)

    1-      FETÖ’NUN DEVLETİ ELE GEÇİRMESİ

Hala; AKP ve yandaşları, FETÖ üzerinden, iktidara muhalif insanları eleştirme yüzsüzlüğü yapıyorlar. Düne kadar birlikte hareket etmiyormuşlar, FETÖ ya devleti teslim eden kendileri değilmiş gibi. Birlikte, ülkeyi uçurumun kenarına getirmemiş gibi. “Ne istediler de vermedik” dememiş gibi. Söylenenleri unuttuk sanıyorlar. Kimlerin FETÖ hakkında ne söylediği, yazdığı arşivde duruyor. Yüzsüzlüğün, utanmazlığın limiti yok!


Allah affetsin” ve “Millet affetsin” ile geçiştirilecek bir durum yok ortada. Guguk devleti değil de, hukuk devleti isek, herkes yardımın, yataklığın, kamu kaynaklarını peşkeş çekmenin hesabını yargı önünde vermeli. Gerçi iktidar, FETÖ ile birlikte referandum sonrası  “bağımsız yargı” filan da bırakmadılar. 17/25 Aralık’tan sonra yargıyı bir defa daha değiştirdiler. Şimdi FETÖ ile mücadele diyerek, bir daha değişiklik yapıyor ve yargıyı tam olarak ele geçiriyorlar. Onun için rahatlar artık.

Ağırlıklı olarak 1980 darbesinden bu tarafa, ABD’nin yeşil kuşak stratejisine de uygun şekilde, bütün “Cemaatler” devlet eliyle ya desteklendi, ya da faaliyetleri görmezden gelinerek serbest bırakıldı. TC Devletinin, Cemaatlere karşı tek hassas davrandığı nokta; TSK’ya sızmamaları konusuydu. Ortaya çıkan bilgi ve belgelere göre de, AKP iktidarı ile birlikte bu hassasiyet ortadan kalkmış, iktidarın kendi kadrolarını da FETÖ’dan temin etmesinin de etkisiyle, özellikle Fethullah Gülen Cemaatine, devletin tüm kurum ve kuruluşlarının kapısı açılmış.

2010 Referandumu en büyük kırılma noktası oldu. Gülen’in “mezarlarınızdan kalkıp evet oyu verin” çağrısı ve bizim sermaye artığı, çanak yalayıcı, “Yetmez Ama Evet” aydınımsılarının da desteği ile yargı FETÖ ya teslim edildi. 

FETÖ devlete sızmamış, iktidarın da teşviki ile devlet içinde rahatça örgütlenmiş, muhalifleri tasfiye etmiştir. Ergenekon ve Balyoz davaları ile de, bu operasyonlarına meşruiyet sağlamış, “bu davaların savcısıyım” diyen dönemin Başbakanı ve “devletin bağırsaklarını temizliyoruz” sloganları ile “liberal çevreleri” de peşine takmıştır. Muhalefet bu konularda gerek TBMM de, gerekse medya yolu ile bu durumu protesto etmiş, devleti dincilere teslim ediyorsunuz diye bağırmıştı ama iktidar bu duruma gözlerini, kulaklarını kapattı. Çünkü o da devleti ele geçirip, tek parti diktatörlüğünü kurmak istiyordu. Şimdi “FETÖ devlete sızdı” demek, aklımızla alay etmektir.

15 Temmuz darbe girişiminden bu tarafa neredeyse bir ay geçmesine rağmen, bu girişimin anlaşılmayan ve hala çözülememiş birçok yönü ortada durmaktadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’nın darbe girişimini “eniştesinden” öğrenmesi ama MİT Müsteşarının hala koltukta oturması, bir sürü rapor, şikâyet, bilgi ve belgeye rağmen bir şey yapmayıp, üstelik komutası altında ki askerler tarafından esir alınan; Genel Kurmay Başkanının da yerinde kalması ve mitingler de nutuk attırılmasının açıklaması ise “dere geçilirken at değiştirilmez” olamaz!

Darbecilerin tasfiyesinde hızlı davranabilmek için OHAL ilan edilmesi belki anlaşılabilir bir tedbir olarak ortaya çıktı. OHAL ilanına karşı çıkanları, malum hemen “darbeci veya darbe yanlısı” ilan etmekten de çekinmediler. Fakat AKP’nin, OHAL yasasına dayanılarak çıkardığı KHK’lerle FETÖ örgütünü tasfiye etmenin ötesinde kendi “devletini” kurmaya kalktığı görülmektedir. FETÖ Darbesi, AKP Darbesine dönüşmeye başladı. Karşı çıkanı da, “darbeci” olarak yaftalamak yandaş medyanın gönüllü görevi haline dönüştü.

Özcesi ortaya çıkan bilgi ve belgelere göre FETÖ devlete sızmamış, iktidar devleti FETÖ ya teslim etmiştir. Şimdi bu sorumluğun, daha doğrusu sorumsuzluğun “siyasi maliyetini” ödemek istememektedir. Bakan ve milletvekili düzeyinde bir tane gözaltı veya istifa olmadı. Bol hamasi nutuklar ve “Allah affetsin, Millet affetsin” lafları ile siyasi sorumluluklarını geçiştirmeye çalışıyorlar. Hukuk devletinde böyle bir şeyi kabul etmek ne hukuka, ne de insanın vicdanına sığar!

Şimdi, FETÖ darbe girişimi sırasında ve sonrasında ki algı yönetimine gelelim.

29 Ağustos 2015 Cumartesi


"Türbanın Altında ki Kafa"

28.08.2015 Türkiye "SEÇİM HÜKUMETİ" kuruldu.



Seçim hükumeti ile ilgili bütün bilgileri medya ve sosyal medyadan zaten okuyacaksınız. Burada, unutulmasın ve arandığında kolay bulunsun diye Türkiye Cumhuriyetinde yaşanan bir ilk olan "Türbanlı Bakan" olayına değinelim...

Türkiye aslında "türban alerjisini" aşmış durumda. Türbanlı bir bakan da o kadar ilgi ve tepki çekmedi. Ama Bakanın şahsında artık "türbanın" farklı bir işlev gördüğünü de gözden kaçırmamak lazım.

Türban, AKP iktidarı döneminde türban dolayısıyla mağdur olmuş kesimlerin mağduriyetini giderirken, özellikle siyasette ve bürokrasi de yükselebilmek için "hamili kart" işlevi görmeye başladı. Bu sonuç dünün mağdurlarını, mağduriyet yaratanlar haline getirdi...









Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı... Ayşen Gürcan 
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı görevine getirilen Ayşen Gürcan, Türkiye'nin ilk başörtülü bakanı oldu. Burdur doğumlu olan Gürcan, İstanbul Ticaret Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümünde öğretim üyesi olarak görev yapıyor.
Gürcan, Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Nimet Baş döneminde Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü görevini yürüttü.Aile ve nüfus politikaları konusunda çeşitli araştırmaları bulunan Gürcan, üç çocuk annesi.
http://tubis.ticaret.edu.tr/_Adek/CV/CV.aspx?adi=rCk5Qk/PMd6MFv/p1WlHnIT3J4vUvt+5bHREHrOQQrhCFQAMlPBKRFQ739LzadcHiouOGzub35tF072lnk+rAQ==
Sayın Bakanımız sonradan tesettüre girenlerden.. Ama ne yapsın daha önce yasaktı, yasak kalktığı için inancı gereği takıyor diyenler çıkabilir. Hiç itirazımız yok. Fakat Sayın Bakanın diğer özellikleri ile birleşince insan kiminle karşılaştık diye düşünmeden edemiyor.
Yukarıda ki linkden Ticaret Üniv. yayınlanan biyografisine bakabilirsiniz. Ona göre Sayın Bakanın, Uluslararası yayını yok, Ulusal yayını da bir tane.. Buna bakınca nasıl profesör olmuş sorusu ister istemez aklımıza geliyor. Kötü niyetimizden değil şeytan dürtüyor işte..
Ayrıca bir eğitimci, profesörün bir siyasetçiyi beğenmesi gayet normaldir ama o siyasetçiye tapacak kadar aklını kiraya vermesi ne kadar normaldir? Sayın Bakan sıkı bir Recep Tayyip Erdoğan hayranıdır. Hatta bu hayranlık o düzeydedir ki, Sayın Erdoğan'nın söylediklerinin bir kelimesine itiraz şöyle dursun bir kelime eklemek dahi gereksizdir.


Yine Sayın Bakan, bütün gıdasını zamanın Başbakanı Sayın Erdoğan'dan almaktadır.


Bu tür "aşk" ve "aşık olanları" görmek, duymak bahtiyarlığına nedense AKP iktidarında tanık olduk. Bu "aşk" ve "aşık olma" hali cinsiyette tanımamaktadır. AKP yanlılarında erkek olsun, kadın olsun, Sayın Erdoğan'a "aşık olmak", hatta "Şems" aşkından ileri yanma normal bir ruhsal durum haline gelmiştir. İlginç olmasına rağmen tüm bunları yazmak gereksiz kaçabilirdi ancak Sayın Bakanın aşağıda ki twitlerini görünce sadece türban serüveni açısından değil düşünsel açıdan da Sayın Bakanın fikirlerinin Cumhuriyetle örtüşmediğini görüyoruz. 

Açık söylemek gerekirse Cumhuriyetin bütün olanaklarını kullanarak Bakan olmayı başarabilmiş bir kadın evrensel hukuk normları yerine "şeri hukuk", "şeriat düzeni" için de yanıp tutuşmaktadır. 
Hatta çağımızın Vandalları, IŞİD katilleri için bile aman olumsuz bir şey düşünmeyin diye uyarı yapmaktan kendini alamamaktadır. 


Bakanlığı, Sayın Bakana, vatana ve millete hayırlı olsun.












Düşünceye kurşun işlemez! 
İranlı karikatürist Maya Neyestani'nin çizimi.. 


3 Mayıs 2015 Pazar


AKP 1 MAYIS DA TAKSİMİ NİÇİN YASAKLADI?

Taksim'i niye yasaklıyor biliyor musun? 

Senin gücünü görmek ve sen ancak benim istediğim şartlarda top çevirirsin demek için.. bu kadar basit.. 

Yoksa kendisi Taksim'i 1 Mayıs'a açmiş bir iktidar var... 

Biliyor ki.. Taksim de kutlayın dese bir şey olmayacak ama gücünü gösteriyor... 

Sana bir halt değilsin diyor.. Hatta daha ileri gidip...

Cumhurbaşkanı işçilere konuşuyor.. miktarını bilmediği asgari ücreti galiba 1000.TL diyerek geçiştirmeye çalışırken.. asgari ücretin artması gerektiğini söyleyenleri "vatan haini" ilan ediyor... 

İşin en komiği... en absürtü... Cumhurbaşkanını dinleyen İŞÇİLER bu söylemi çılgınca alkışlıyor..smile ifade simgesi
Sonuç.. Taksim'e çıkılamıyor... ama twitter, facebook da devrim yapmak üzerine antlar içiliyor.. 


Sendikalar 1 Mayıs'dan iki gün önce Taksim Kazancı yokuşuna gidip 1977 1 Mayıs katliamı için çiçek bırakıyorlar... Neden? Onlar 1 Mayıs da katledilmediler mi? Bu neyin protokolü? Baştan teslimiyet değil mi?

Güzel güzel.. epey yol aldık... Neredeyse Devrimin ucu gözüktü..smile ifade simgesi

Kim kimi kandırıyor ben daha onu anlayamadım... Lafa bakarsan uyanık da geçinirim hani..smile ifade simgesi

Neyse.. yine de... 

Yaşasın 1 Mayıs.... !!!